Image
Ömer Doğan | Tuesday, June 29, 2021 | Moda

Moda sürdürülebilir olabilir mi?

Sürdürülebilir tercihler yapmak ne anlama geliyor? Çevresel negatif etkiyi düşürmek için dikkat edilmesi gereken noktaları derlediğimiz ilk yazımız ile karşınızdayız!

Moda endüstrisi, insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı salımlarının yaklaşık %10’unu ve açığa çıkan atık suyun yaklaşık %20’sinden sorumlu. Bunlara ek olarak endüstri genelinde hem havacılık sektörü hem de denizcilik sektörünün toplamından daha fazla enerji tüketimi gerçekleşiyor. Tüm bu olumsuz etkiyi azaltmak adına bilinçli ve toplu bir değişimin gerekli olduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.


Moda endüstrisini kıyafet üretiminin ötesinde düşünmek gerekiyor. Üretime ek olarak oldukça karmaşık bir tedarik zinciri ile karşı karşıyayız. Bu karmaşık tedarik zincirinin son halkası olarak son tüketiciyi düşünmek ise ürünlerin kullanım sonrası süreçleri için hazırlıksız olduğumuzu gözler önüne seriyor. Bu durum diğer endüstrilerde de gözlenmekte. Fakat, burada moda endüstrisini ayrıştıran konu sadece bu değil, aynı zamanda teşvik ettiği çılgın değişim hızıdır. Her geçen ayda, sezonda (veya mikro sezonda) tüketiciler trendleri yakalamak için en yeni ürünleri satın almaya itiliyor.


Kıyafet üretiminde tüm girdileri somutlaştırabilmek zor olabilir ancak örnek olarak günlük kullanımımızda en popüler ürünlerden biri olan kotu ele alalım. Birleşmiş Milletler’in yayımladığı raporda, tek bir kot pantolonun üretimi için ortalama 1 kg pamuk gerektiği belirtiliyor. 1 kilogram konvansiyonel pamuğu üretmek için yaklaşık 7500 ila 10000 litre arası su gerekmektedir. Bu su miktarı bir insanın yaklaşık 10 yıllık içme suyu miktarına denk geliyor.


Kot gibi günlük hayatımızın değişmez birer parçası olan kıyafetlerimizin olumsuz etkilerini azaltmanın aslında pek çok yolu mevcut. Bunların en önemlisi aslında pamuğun doğal yetişme sürecine çeşitli kimyasallarla müdahale edilmemesi kadar eski ve binlerce yıldır kullanılan bir çözümdür. Yani organik tarım süreçlerinin benimsenmesi ve yaygınlaştırılmasıdır. Hem çeşitli canlıların yaşam alanlarını zehirleyen hem de üretim süreçlerinde çalışan bireylerin sağlığını tehdit eden yüzlerce kimyasal kullanılmadan da kaliteli pamuk yetiştirmek mümkün. Ayrıca konvansiyonel pamuk yetiştirmeye kıyasla organik pamuk yetiştirilirken ciddi miktarda daha az doğal kaynak tüketimi gerçekleşir.


Bu noktada tüketiciye doğru ve şeffaf bilgi aktarabilmek önemli değerdir. Markalar bunu üçüncü parti kuruluşlarca sertifikalandırılmış ham maddeler tercih ederek ve tüketiciyle paylaşarak gerçekleştirebilir. Global Organic Textile Standart (GOTS) sertifika programı ile akredite olmuş ürünleri tercih etmek çevreye verilen zararları azaltmanın doğru çözümlerindendir. GOTS sertifika programı bir ürünü tarladan son tüketiciye kadar denetler ve prosedürlere uygun üretimi garanti altına alır. Bir ürünün sadece %100 pamuk olması o ürünün doğaya daha az zararlı olduğunu göstermez. Hatta bir ürünün herhangi bir üçüncü parti tarafından denetlenmiş bir süreçten geçmeden organik olarak nitelendirilmesi de kafadaki soru işaretlerini silmede yeterince şeffaf bir çözüm sunmaz. Seçeneğin olduğu durumlarda sertifikalı ürünleri seçmek çevresel etkinizi düşürmenizi garanti altına almış olur.


Glasgow Üniversitesi’nden döngüsel ekonomi uzmanı Lynn Wilson’ın araştırmasına göre dünyada üretilen kıyafetlerin %65’i polimer bazlıdır. Maalesef giysilerde kullanılan en yaygın kumaş pamuk değil sentetik polimer polyesterdir. Bu polyesterleri üretmek için yılda yaklaşık 70 milyon varil petrol kullanılmaktadır. Polyesterden ve pamuktan üretilen kıyafetler arasında karbon ayak izi açısından ciddi miktarda fark vardır. Örneğin, polyesterden yapılan bir gömleğin üretim süreçlerinde 5.5 kg karbondioksit açığa çıkarken bu sayı pamuklu gömlek için 2.1 kg’dır.


Bir başka alternatif ise geri dönüştürülmüş polyesterdir. Geri dönüştürülmüş polyester, yeni üretilen bir polyestere göre neredeyse yarı yarıya daha az karbondioksit salımına sebep olur. Fakat polyesterin doğada ayrışması yüz yıllar sürdüğü için bu durum uzun vadeli bir çözüm değildir. Unutulmaması gereken başka bir konu ise pamuk polyestere göre daha iyi bir alternatif olsa da pamuğun organik olması da ciddi önem taşımaktadır. Organik kelimesi suistimal edilmeye açık bir konu olduğu için sertifikalı ürünlere yönelmek her zaman daha iyi bir alternatiftir.


Fark yaratan bir diğer konu ise kıyafetlerin kullanım ömürleri ile alakalıdır. Kıyafetlerin uzun yıllar kullanılması karbon ayak izin bakımından büyük bir fark yaratır. Ellen MacArthur Vakfı’na göre 2000 ile 2015 yılları arasında bir kıyafetin ortalama giyilme süresi %36 azaldı. Aynı dönemde ise üretim miktarları 2 katına çıktı. Bu durum kıyafetlerin kalitesinde ve dayanıklılığında inanılmaz bir düşüşe yol açtı. Günümüzde birçok tüketicinin dolabında hiç giyilmemiş kıyafetler yığını vardır. Gerçekleştirilen bir ankete göre, İngiltere’de bir kişinin gardırobundaki kıyafetlerin neredeyse yarısı dolapta yer kalmadığı veya modası geçtiği için giyilmeden çöpe atılıyor. Amerika’da ise bu durum gardırobunun 5’de 1’ine eşittir. Kaliteli kıyafetler tercih edip, onları daha uzun süreler giymenin karbon izini azaltmak için etkili bir çözüm olduğu aşikardır.


Sıklıkla kıyafet satın alınmasının ancak kullanım sürelerinin düşük olmasının arkasında çeşitli psikolojik sebepler yatar. Tüketici bir toplumda, insanlar hızlı modayı zevkli ve bağımlılık yapıcı bulacak şekilde eğitilirler. Avustralya Flinders Üniversitesi’nde zihinsel bozuklukları araştıran psikolog Mike Kyrios’a göre satın aldığımız birçok şey özellikle moda ürünleri insandaki bir tür işlevi tamamlama görevini yerine getiriyor. Kyrios özgüvenleri düşük ve statüleriyle ilgili endişeleri olan insanlar, fazla harcama yaparak bu düşüncelerini yenme eğiliminde olduklarını açıklıyor. Ödüllere duyarlı insanların ise dürtüleri en çok alışverişte harekete geçtiğini belirtiyor. Bu sorunlar insanların içine çok iyi gizlendiği için insanlar bunu bir sorun olarak kabul etmiyor ve çözüm üretmeyi reddediyorlar.


Kıyafetleri ve modayı sürdürülebilir hale getirmek için değişikliklerin çoğu üreticiler ve büyük şirketler tarafından uygulanması gerektiği oldukça nettir. Ancak tüketici alışkanlıklarındaki değişimler sektörel dönüşümü tetikleyebilir. Etik değerleri yüksek ve yaşayan her varlığa saygı duyan markaların tercih edilmesi sürdürülebilir alternatiflerin artmasını ve erişilebilir olmasını tetikleyecektir. Küçük adımlarla büyük farklar yaratmak mümkündür!